EtkinlikSöyleşi

Felsefenin İkamesi Olarak Sokak

Felsefenin Yaşamı & Yaşamın Felsefesi söyleşi dizisinin Felsefenin İkamesi Olarak Sokak başlıklı ilk oturumu, Orta Doğu Teknik Üniversitesi Felsefe Bölümünden Doç. Dr. Barış Parkan ve Prof. Dr. Halil Turan‘ın katılımıyla 15 Ekim 2016 tarihinde Çankaya Belediyesi Gülten Akın Salonunda gerçekleştirilmiştir.

Felsefenin Yaşamı & Yaşamın Felsefesi -1- | Felsefenin İkamesi Olarak Sokak

Yoğun bir ilginin gösterildiği söyleşide konuşmacılara FKSD üyelerince hazırlanmış dört soru yöneltilmiş ve bu soruların bitimi sonrasında verilen kısa bir araya müteakip katılımcıların soruları ve konuşmacıların yanıtlarıyla etkinlik tamamlanmıştır.

Çankaya Belediyesinin katkılarıyla Çankaya Felsefe Söyleşileri olarak 2016 Ekim – 2017 Mayıs ayları arasında ilk kez düzenlenen söyleşi dizisinin moderatörlüğünü FKSD Yönetim Kurulu Başkanı Ali Apaydın üstlenmiştir.

Söyleşinin ilk bölümünde konuşmacılara yöneltilen soru metinleri şu şekildedir:

Soru 1:

Söyleşinin başlığının esinlenildiği eser olan Jean Paul Sartre’ın Les Chemins de La Liberté adlı roman üçlemesinde örtük olarak hep şu soru karşımıza çıkar: Edebiyatın, müziğin, resmin, kısacası tüm sanatların –fakat her durumda öncelikle ve esas olarak felsefenin ikamesi neresidir? Denebilir ki, Sartre’a göre bu, çağdaş ve yanıtı çoktan verilmiş bir sorudur: Sokak. Çünkü her şeyin sokakta olup bittiği bir çağda yaşanmaktadır artık: Akıl Çağı’nda (L’Âge de Raison[1]). Bu çağda her şey koşulsuz bir sorgulamayla işleyen akıl tarafından saldırıya uğramış ve aciz bir halde kalmıştır. Her şey korunaksızdır. Sartre bunu ikili bir anlam içinde de kullanır, artık benzeri tüm entelektüel etkinlikler gibi felsefenin de kendisine ait fildişi kulesinde (tour d’ivoire) yaşama olanağı kalmamıştır. Çünkü binaların çevrelediği bir sokakta değil, sokakların çevrelediği binalarda yaşanan bir çağdır bu. Yani bir başka ifadeyle artık sokağa çıkmayan ya da sokakta varolmayan hiçbir şeyin geleceği yoktur. Fakat bu gerçekliği ne filozoflar ne de sanatçılar halen kavrayamamıştır. Nitekim Sartre, bu konuda derhal bir ironiyle başlar romanına: ilk satırlar tam da bir sokağın ortasındadır (Vercingetorix Sokağı’nın ortasında…); dahası ana karakter Mathieu’nün soyismi de besbelli ki kasıtlı olarak Delarue olarak verilmiştir –yani Sokaktaki. Romanı okuduğumuzda anlıyoruz ki, hiç de sokakta varolamayan Mathieu’nün, giderek aslında her şeyin sokakta olup bittiğini ve kendisinin de diğer tüm insanlar gibi sokağa ait olduğunu kavradığı bir süreci takip ediyoruz. Ve haricen biliyoruz ki, Sartre bir filozof olarak bizzat kendi öz eleştirisini de yapıyor bu romanda.

Bu noktada açılış sorumuz şu: sizce Sartre haklı mıdır? Yani felsefenin sokakta olmasının kaçınılmaz olduğu aksi takdirde kendi kendini imha edecek bir etkinlik olduğu doğru mudur? Ve ek olarak Sartre şayet haklıysa, günümüzde felsefe ve onun sorumluluğunu üstlenen filozoflar sokakta mı ikame etmektedir, yoksa felsefeye ait bir fildişi kulesinde mi?

Soru 2:

Mimari açıdan sokak kamusal bir mekândır. Kamusal mekânlar ise kullanılabildiği ve kullanılabilirliği ölçüsünde bir kamusal alan olabilirler. Bu husustan hareketle, sokağın tarihsel dönüşümlerinin, yani Antik Yunan’daki agora ve tiyatro gibi kamusal mekânlardan, Roma İmparatorluğu’ndaki, umbilicus denen şehir merkezleri ve pomerium denen kent sınırları arasında dik açılarda organize edilen deccumanus maximus ve cardo maximus ana sokakları ve bu kesişimde bulunan forum[2] ile benzeri şekilde dik açılarla düzenlenen diğer küçük sokaklardan piazza meydanlarına ve arena mekânlarına dek, geçirimsiz bir engel olarak inşa edilen sokak duvarlarından günümüzdeki geçirgen ve buyurgan sokak pencereleri olan vitrinlere varıncaya kadar, kısacası tarih içinde bazen bir itaat alanı, bazen bir tüketim alanı, bazen bir isyan alanı, bazen de Le Corbusier gibi mimarlar tarafından yok edilmesi gereken tehlikeli bir alan vb gibi işlevleri göz önüne alındığında sokağın evriminin felsefeye ve düşünceye olan etkisi sizce nedir?

Soru 3:

Bu sorumuzu Hannah Arendt’in Vita Activa (Yaşam Etkinliği) üçgenine (emek, iş, eylem) gönderme yaparak sormak istiyoruz. Filozofun bir insan yaşamını belirleyen etkinlikler olarak öne sürdüğü bu üçgende, emek madde, yapay şeyler aracılığıyla yapılan, eylem ise başka insanlar aracılığıyla gerçekleşen etkinliklerdir. Bu noktada, bir insan, hiç emek sarf etmeden ve hiçbir iş yapmadan yaşayabilir fakat hiçbir koşulda eylemeden yaşayamaz. Haricen yaygın yaklaşımın aksine filozof özel alanı (haneyi) zorunlulukların, kamusal alanı (agora) ise özgürlüklerin alanı olarak betimler[3]. Buradan hareketle, sizce insanların bir arada birbirleriyle buluştukları en temel kamusal alanlardan biri olan sokağın, eylemle, özgürlükle ilişkisi nedir? Ve bu ilişkide felsefenin rolü nerededir?

Soru 4:

Son sorumuz güncel bir saptamadan hareket ediyor. Sokakların, insanların toplu halde bulunabileceği mekânlar olarak kamusallığa gönderme yaptığını söyledik. Kamusallık kavramı ise, bir yandan toplumsal olana bir yandan da mekânsal olana bir gönderme yapar. Bu noktada bilhassa kamusala ilişkin hemen her şey sokakta kendini var eder. Sözgelimi politika, ekonomi gibi etkinlikler daima sokakta bulunur, sokaktakilere seslenir ve çoklukla da sokakta konuşurlar. Fakat yalnızca olana değil, olması gerekene de odaklanan bir etkinlik olarak felsefenin sesi günümüzde Türkiye özeli ve dünya genelinde sokakta pek duyulmaz haldedir. Sizce bunun sebebi nedir? Ek bir soru olarak, önceliği sorulara veren bir etkinlik olma noktasında, sokağın yanıtlarla kuşatılmasından hareketle, sokağın ve sokaktakilerin mi bir sorusu yoktur, yoksa felsefenin mi sokağa ve sokaktakilere ilişkin bir sorusu yoktur? Ya da böyle bir soru olmalı mıdır, olmamalı mıdır?


[1] Burada bir yanlışa düşmemek için ek olarak şu hususu belirtmekte fayda görüyoruz. Filozof L’Âge de la Raison (Aklın Çağı) yerine L’Âge de Raison (Akıl Çağı) tamlamasını tercih etmiştir. Bir fenomenolog olan filozofun buradaki amacı yüksek olasılıkla Aydınlanma Aklı, Bilimsel Akıl vb gibi ifadelerde kullanılan bir tür kutsanmış ya da onanmış akla değil, koşulsuz bir sorgulama mekanizması olan akla gönderme yapmaktır.

[2] Forum ve diğer Roma mekânları mimarileri itibariyle sürekli olarak ileriye bakmayı teşvik etmektedir.

[3] Arendt, Hannah; İnsanlık Durumu, çev. Bahadır Sina Şener, İstanbul, 1994. syf 36 vd.


Felsefenin İkamesi Olarak Sokak

Etkinlik Künyesi

Düzenleyenler

  • Felsefe Kültür Sanat Derneği
  • Çankaya Belediyesi

Konuşmacılar

  • Doç. Dr. Barış Parkan | Orta Doğu Teknik Üniversitesi Felsefe Bölümü Öğretim Üyesi
  • Prof. Dr. Halil Turan | Orta Doğu Teknik Üniversitesi Felsefe Bölümü Öğretim Üyesi 

Tarih ve Saat

  • 15 Ekim 2016 Cumartesi | 14.00

Adres

  • Çankaya Belediyesi Çağdaş Sanatlar Merkezi | Gülten Akın Salonu