EtkinlikSöyleşi

Düşünmek ve Eylemek

Düşünmek ve Eylemek başlıklı Felsefenin Yaşamı & Yaşamın Felsefesi söyleşi dizisinin üçüncü oturumuna Hacettepe Üniversitesi Felsefe Bölümünden Doç. Dr. Çetin Türkyılmaz ve Orta Doğu Teknik Üniversitesi Felsefe Bölümünden Doç. Dr. Elif Çırakman konuşmacı olarak katılmışlardır. 17 Aralık 2016 tarihinde gerçekleştirilen söyleşi Çankaya Belediyesi Gülten Akın Salonunda düzenlenmiştir.

Felsefenin Yaşamı & Yaşamın Felsefesi -3- | Düşünmek ve Eylemek

Çankaya Belediyesinin katkılarıyla Çankaya Felsefe Söyleşileri olarak 2016 Ekim – 2017 Mayıs ayları arasında ilk kez düzenlenen söyleşi dizisinin moderatörlüğünü FKSD Yönetim Kurulu Başkanı Ali Apaydın üstlenmiştir.

Söyleşi dizisinin üçüncü oturumunda FKSD üyelerince hazırlanarak konuşmacılara yöneltilen soru metinleri şu şekildedir:

Soru 1.

İlk soru olarak, Hegel’in “çağını düşüncede kavramak” olarak tanımladığı felsefe için[1] düşünce yegâne doğru ve en yüksek şeydir –öyle ki bunu anlamayanlar, felsefi düşünüşü asla yargılayamazlar[2]. Filozofun kendi ifadeleriyle, “Felsefi düşüncenin rastlantısalı uzaklaştırmaktan başka bir amacı yoktur[3].”

Bununla birlikte felsefede Hegel sonrasında fenomenolojik olanı fenomenal bilinçle yorumlamaya yönelen bir evrimden söz etmek pek rastlanır bir değerlendirmedir[4]. Bu değerlendirmeye göre, felsefenin bir bilgi üretimi ya da bir bilgi arayışından uzaklaşarak bir yorumlama –hatta bir dünya görüşü sunma (weltanschauung) gibi bir dönüşüm yaşadığı vurgulanır.

Bu noktada Hegel’in “Dünyaya akıl gözüyle bakana, dünya da akıl gözüyle bakar[5].” sözünden hareketle iki parçadan oluşan şu soruyu yöneltmek istiyoruz sizlere:

  • İlkin, filozoflar dünyaya artık akıl gözüyle bakmamakta mıdır? Bir başka ifadeyle, tarihsel açıdan Hegel’den sonra akıl, felsefe sahnesinden yavaş yavaş çekilmekte midir?
  • İkinci olarak, aklın yerini almaya çabalayan yorum, neyi yorumlayabilir? Daha spesifik bir soru olarak da bizzat aklın kendisi yorumlanabilir mi? Şayet yorumlanabilirse akıl neyle yorumlanabilir?

Soru 2.

Bu sorumuzu parrhesia[6] kavramı üzerinden sormak istiyoruz. Foucault bu kavrama ilişkin şöyle bir karşılaştırmada bulunur: Eski Yunanda hakikatin elde edilmesi, hakikati dile getirecek kişinin bir takım ahlaki nitelikleriyle garanti altına alınırken, Descartes’ta hakikat, onu dile getiren kişinin ahlaki nitelikleri yerine sadece kanıtlarla garanti alınır[7].

Sorumuz şu: Bu karşılaştırmadan hareketle, moderniteyle birlikte hakikati dile getirenin öneminin ortadan kalktığı ve hakikatin kendine ait bir yer edinmeye başlayarak kanıtlarla kendini ortaya koyan bağımsız bir söylem niteliği taşımaya başladığını söyleyebilir miyiz? Şayet durum buysa, modernitenin başlangıcından bu yana giderek hakikati dile getiren insanlarda ahlaki bir nitelik arayışının yersizliği üzerine bir evrimden mi söz etmek gerekir? Ve felsefe tarihinde sıklıkla karşılaşılan, filozofların düşünceleri ve eylemleri arasındaki uyumsuzluklar, buradan hareketle değerlendirildiğinde, düşünmede ve düşüncede ne gibi dönüşümlere yol açmıştır?

Soru 3.

Eski Yunan felsefesinden beri kabul gören söylem, insan eylemlerinin ayırt edici noktasını, öncesine düşünmeyi ve düşünceyi bir motif olarak koyabilmesine bağlar. Bu, aynı zamanda bizzat insan varoluşunun ya da insan olmanın ayırt edici bir niteliğidir. Şu halde “düşünmek ve eylemek” ancak ve ancak insan özelinde birleşebilen iki etkinliktir.

Buradan hareketle, Wittgenstein’ın “İnsanların neyi haklılaştırma olarak kabul ettikleri, —nasıl düşündükleri ve yaşadıklarını gösterir[8].” sözüne atıfta bulunarak, düşüncelerimizin yapıp-etmelerimiz olan eylemlerimizle ilişkisini kavrama noktasında felsefenin önemi nedir? Günümüzde bu ilişkiyi kavramakla ilgili olarak ilk akla gelen disiplinin felsefe değil de psikoloji olmasının nedenleri ve yol açtığı sonuçlarını göz önüne alarak bu soruyu nasıl yanıtlarsınız?

Soru 4.

Son sorumuzu, Türkiye’deki felsefe lisans öğrencilerinin talebi üzerine yöneltmek istiyoruz. Bu talep şu yargının üzerine şekilleniyor: Türkiye’de felsefe bölümlerinde eğitim veren akademisyenler, belirli konular yerine belirli isimlere yönelen bir çalışma geleneğini ön planda tutuyorlar. Hatta bu tutum yüksek lisans ve doktora tezleriyle uğraşanlara “Ne çalışıyorsunuz?” diye bir soru sorulduğunda “Kant, Hegel, Heidegger, Agamben vb çalıyorum.” gibi ifadelerde açıkça görülüyor.

Sorumuz şu: Lisans öğrencileri arasında on yıllardır yaygınlaşan bu yargı ve serzeniş doğru mudur? Yani Türkiye’deki felsefe akademisyenleri problematikler yerine, belirli filozofları anlama uğraşına mı öncelik vermektedir? Şayet bu yargı doğruysa, Marcel Proust’un “Sağlam bir düşünce, gücünün birazını itiraz edene iletir.[9] sözüne de atıfta bulunarak, bu tutum daima “biraz”la yetinmek ve sadece tepkisel olmakla birlikte, bizzat düşünme edimini “başka”sına (başka bir dile, başka bir kültüre vb) havale etmek gibi tuhaf bir tutuma karşılık gelmez mi? Nihayetinde bu tutum, felsefenin esasi itibariyle yıkılması gereken bir tutum değil midir?


[1] Hegel, G. W. F.;  Rechtsphilosophie, yay. Eva Moldenhauer ve Karl Markus Michel, Werke, cilt 7 içinde, Suhrkamp, Frankfurt a. M., 1996, s. 26.

[2] Hegel, G. W. F.; Tarihte Akıl, çev. Önay Sözer; Kabalcı yay., İstanbul 1995, s. 33. 

[3] age. s. 32.

[4] Buradaki evrimden kastımız, Brentano, Husserl ve Heidegger çizgisine işaret etmektir. Bununla birlikte bu evrimin daha çok kıta felsefesinde gerçekleştiğinden söz etmek daha yerinde olacaktır.

[5] age. s. 34.

[6] Burada, etimolojik olarak “her şeyi söylemek” (pan+rhema) anlamı taşıyan bu kavramı, Foucault’nun işaret ettiği şekliyle “hakikati söyleme konusundaki dürüstlük” anlamında ele alıyoruz.

[7] Foucault, Michel; Doğruyu Söylemek, çev. Kerem Eksen, Ayrıntı Yay., İstanbul 2005, s. 13.

[8] Wittgenstein, Ludwig; Felsefi Soruşturmalar; çev. Haluk Barışcan; Metis yay., İstanbul 2007, s. 124. Alıntı, eserdeki 325. maddenin son tümcesinin çevirmen tarafından belirtilen ikinci bir okuma şeklidir.

[9] Proust, Marcel; Kayıp Zamanın İzinde-2: Çiçek Açmış Genç Kızların Gölgesinde; çev. Roza Hakmen; YKY; İstanbul 1996; s. 122. Burada “itiraz eden” kavramını soru metnine bağlı olarak değerlendiren, inceleyen anlamında da okuyoruz.


Düşünmek ve Eylemek

Etkinlik Künyesi

Düzenleyenler

  • Felsefe Kültür Sanat Derneği
  • Çankaya Belediyesi

Konuşmacılar

  • Doç. Dr. Elif Çırakman | Orta Doğu Teknik Felsefe Bölümü Öğretim Üyesi
  • Doç. Dr. Çetin Türkyılmaz | Hacettepe Üniversitesi Felsefe Bölümü Öğretim Üyesi

Tarih ve Saat

  • 17 Aralık 2016 Cumartesi | 14.00

Adres

  • Çankaya Belediyesi Çağdaş Sanatlar Merkezi | Gülten Akın Salonu